DEFOSUZ BİR HAYAT ?
Giden ve gelen her ÅŸeye ithafen..
Bir hayatı ne kadar basite alabiliriz? Ya da böyle bir şey mümkün mü? Böylesi kuşkusuz daha kolay ve atlatılabilir olarak düşünebiliriz. Çünkü " basit " kelimesi bize onu çağrıştırır. Halbuki Hayat dediğimiz bize kısa gelen o uzun yol basit kelimesine büründüğünde anlamını kaybeder. Hayat bir amaca talip olunmadığında sırıtır. Saatler geçmez, zamanlar çekilmez hale gelir. Bir yolu olmalı diye düşündüğümüz bütün fikirler hayatımızın geri kalanının bir bölümünü oluşturulabilir, mümkün kılınabilir, zor-basit ilişkisinin neden bunca yıl tartışıldığına dair bir cevap olabilir. Tüm evrenin bir amacı olduğu görünür tüm bilim ve ötesi mercilerde. Ya insan da ? Çelimsiz bir varlık olarak geliyoruz. Etrafımızın şekillerini alıp, dillerini taklit ediyoruz. O zamanlardan başlıyor aslında amaçlarımız. Yeme, içme.. En önemlisi de yürüme amacı. Düşüp kalkmanın ne büyük bir buluş olduğunu çoğu zaman unutuyoruz. Çünkü yapabiliyoruz. Tıpkı geçen pandemi zamanında " dışarı istediğimiz zaman çıkıp kahve içmenin, bir mekanda oturmanın ne denli kıymetli olduğunu anlamamız gibi". 1 " Neyi, nasıl bilebiliyoruz? Nereden geldi, nereye gidiyor? Bir başlangıcı var mı, varsa ondan önce ne oldu ? " diye soruyor S. Hawking " Zamanın Kısa Tarihi " isimli kitabında. Bu sorular hayatımızı sorgulamak içinde geçerli kuşkusuz. Kendimizi, davranışlarımızı nasıl bilebiliyoruz? Tepkilerimizi anlık duygular mı, yoksa önceden yaşamış olduğumuz bir olay mı cevaplıyor ? Bundan önce ne yaptık, bundan sonra ne yapacağız ? Bütün bu soruların cevapları kendi tavrımızın şu anki ortalamasını oluşturuyor.
Biz sadece şu anız. Gelecek veya geçmiş değil.. Ancak bilinen tek bir şey var. O da geleceğin değişebileceği. Bir çok yapıtta bunun mümkün olduğunu görmüşsünüzdür. Ama bu o kadar da kolay olmasa gerek. Eğer olsaydı, bunca şikayet edip yakınan insanın kendini değiştirmesi gerekirdi. Atalet davranışı da tam burada belirginlik gösteriyor. Biz şikayet ettiklerimizden ibaretiz biraz. Değişim bir saniye ile başlar. Israr edersek bir ömür sürer. Konu başlığına indirecek olursak eğer Basit; Şikayet ettiğimiz, istemediğimiz şeylerin bize sahip olmasına olanak sağlarız. Nasıl biliyorsak öyle bakarız. Nasıl bakıyorsak öyle görür ve biliriz. Bu nedenle hayatın bir pedalı varsa o da şikayetlerden arınıp kurtuluş hayalini çizmektir. Bazı kelimelerin altını çizmek, hayatın geri kalanında yaptığın en önemli eylemdir sadece biz fark edemeyiz. Farklı bir görüşün yanlış olmadığı, düşüncenizin bir eklentisi olabileceği bir bakış ile... Gelelim, düşelim yollara...
Bir insan kaç yola düşebilir aynı anda ? Zaman kime göre, neye göre akar hayat denen yerde ? Kaderin gayrete aşkını kaç kez görebiliriz somut gözle ? Hepsi birer muallak tüm beyinlerde.. Süre gelen bir muallak ertesi günlerimiz. Fikirlerle dolu bir kurdun koyunlarla kaplı adımlarıyız. Ama c/esaret denen çoban yüzünden göremiyoruz. Hapsolmuş hissi ile süregelen bir zaman dilimini tüketiyoruz.. Hepiniz görmüşsünüzdür " 84.600 saniye " yazısını. Hangimiz o yazığı okuduğunda irkildi ? Hangimiz planlarını bozup " Ben " olacağım dedi ? Sanırım bir elin parmağını geçmemiştir. Hayallerde adımlar atan birer ayaklı astral seyahatiz hepimiz.. Peki nereye kadar ? Bunun bir noktası yok mu ? Muallak.
İnsanoğlunun beynindeki tembellik biz fark edene kadar sonsuza dek sürer. Çabuk unuturuz.. İstemediğimiz yerde kalıp şikayet eder bir gün sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam ederiz. Hepimiz iki kare farkını bilir, ruh ve beyin farkını bilmeyiz. Dayatılanlar ve yapılanlar hep yontar insanı.. Pek az insan buna refleks gösterip kabullenmez ve kendi doğrularıyla ilerler.. Böyle böyle günümüze kadar gelir.. Göçebe bir toplumun, hareketi olmazsa olmaz sayan, her bir adımın hayatta kalmak olduğunu bilen bir toplumdan, rahatlığı, konforu hayatımızın temeline oturtmaya çalışan birer varlık olduk. Teknoloji denen koca bir galaksiye hapsolduk. Buluşlar insanı daha fazla köleleştirmeye başladı farkında olmadan. Eskiden pazarlarda satılan köleler, şimdi sosyal medya ile adı değiştirilerek yerini aldı.
Fizyoloji ve anatomi.. Bir arabanın veyahut önem verdiğimiz bir nesnenin ve objenin neredeyse tüm her şeyini ezbere biliriz.. Kim hangi marka saati takmış.. Kim hangi insanla birlikte.. Kim kime ne demiş vs.. Kim kendini biliyor ? Kendinde olup bitenin kaç kişi farkında ? Sokrates'ten Yunus Emre'ye tüm düşünür ve filozofların, hatta Matematik alanında çığır açan o bilgelerin dediği tek şeyi anımsayalım; " Kendini bil" ( HOMO. Nosce te ipsum).. Sanırım farkına vardığımızda değişeceğimizden korkuyoruz. O konfordan çıkmak yerine hep başkalarının yaptıklarında gözümüz.. Boşuna yaşamaya gelmedik. Mutlaka bir sebebi olmalı.. Bir çığır açacak fikri neden sen bulmayasın ? İnsanlığa hizmet eden bir ahlak neden seninle alevlenmesin ? Dr. Salk en iyi örnektir günümüze ve daha niceleri.. Umarım farkın destansı bir buluş olduğunun farkına varır. Bir sonraki nefesimizi ona ait bir çehre ile alır veririz.. Son olarak bir Çin atasözüyle devam edelim ve An meselesine bir bakalım biraz portakal'a bürünelim..
Değişim rüzgarı esmeye başlayınca bazıları duvar inşa eder bazıları ise rüzgar değirmeni.
An'ın sızısını en iyi örnekleyendir Portuga. Küçük bir çocuğun Hayatı " Alışmak " üzerine kurulu bir tablo gibi görür. Sahi biz hayatı neyin üzerine kurulu bir tablo olarak görüyoruz ? Hırs, Başarı, Mutluluk, Para, ya da ? Bir çok örnek sıralayabilirsiniz.. Kendi hayatınızın açlığını başkalarına, başka kelimelere yıkarak doyuramazsınız. Kendinizi kendiniz kadar sanmazsanız, başkalaşmanın ne demek olduğunu anlayamazsınız. Temeli zor olan bir varlık iken alışkanlıklarımız neden bu kadar kolaya kaçar ? Sebep-Sonuç ilişkisinin arasındaki düşsel hareketi kaçımız hatırlar ? Ey insan, seni sen yapan şeyleri ne zaman hatırlayacaksın ? Ayrıştırmanın sadece ekilen şeylerde olmadığını ne zaman anlayacaksın ?
İşte " Şeker Portakal'ındaki" Portuga'da alışmanın sadece " yaşananlara " ait olmadığını, gidilen yolun kenarlarındaki ağaçta, uçan kuşta, hatta durulan kırmızı ışıkta olduğunu gösteriyor. Her nesne yaşar siz onu gördüğünüz sürece. Sabah kalktığınızda baktığınız ayna, bildirimlerine baktığınız telefon size alışmıştır mesela. Bizler cansız varlıklar olarak görsek bile, hayat mesaimizin bir çoğunu yaşarız birlikte.. Bu nedenle tercih denen davranış, hayatımıza liderlik eden hareket tüm Dünya'yı hatta belki de tüm Dünya'mızı değiştirecek bir güce sahiptir.. Sızı ile..
Bir amacı sevmek bir yastığı sevmekten daha zordur çoğu zaman. Yastığa gömülmek daha kolay gelir kalkıp yürümekten. Tamda sızı burada başlar. Hareket etmeye istek bulamayan sızısı ile yastığa sızar kalır. Ona göre yatarak her şeyin olacağını, geçeceğini sanır. Bastırmak yok etmek değildir ki ? Ama nedense Kafamızı yastığa bastırdığımızda hep böyle bir kabulleniş uyanır bizde..
Son olarak insan, kendi topluluğunun önderidir. Kendisinde bulunduğu düşünce ordusunun, fikir bandosunun, görüş vizyonunun ve bir çok bağlantının ortak noktasıdır. Toplamının neler getireceğini bilemediği için, kesin olmadığı için yeltenmez. Kesin, somut şeyler ister. Ama şu hayat kesinlikten çok soyutluğa yakındır..
Durarak, görerek başlamanın gücünü bilmeyenler, Titanik gibi batmaya mahkumdurlar...
Ayrıca ek olarak Sayın okuyan; şu an bunu okurken hepimizin kafasında bin bir dert, bin bir tasa ve ruh emici negatif duygular olduğunu biliyorum. Her ne kadar derinlere saklamaya çalışsak da, hiç olmadık anda, olmadık bir eylemde aklımıza geliyor. Baskıladığımız her şeyin kölesi oluyoruz zannımca. Beyin kandırılması o kadar kolay bir organ ki ama biz hep kötüye yoruyoruz. Anlamak istediklerimiz ile elde etmek istediklerimizi kabullenip senkronize edemiyoruz. Hayatta her şey var. Acı ve tatlı olduğu gibi. Şöyle tüme bakıldığında her şeyin bir zıttı var ve bizim ayırmamızı o kadar kolaylaştırıyor ki... Ama çoğu zaman bunu dahi yapamıyoruz. Dikteler, söylenenler, doğru diye dayatılanlar. Doğruların bir çoğu karşılaştırma ile mümkün..
Herkes farklı bir şekilde geçiyor yoldan. Kimisinin ailesiyle imtihanı, kimisinin çevresiyle. Hep başkalarının etkileriyle bünye ve psikoloji zarar görüyor. Kendimizi ne zaman yok sayma çabasına soktuysak hep başkalarının negatif cümlelerine takıldık. Depresyona girmek, üzülmek en kolayı çünkü. Belki de hayat bu derslerden geçmemizi istediği için gönderiyordur belirsizlikleri.. Kederi görüp vazgeçmek en kolayı. Bir zamandan sonra alışkanlık yaptığında kurtulması bir hayli uzun sürüyor. İnsan ilgi görmek, fark edilmek istiyor. Kendi varlığını onaylatmak istiyor! Her insan hür ve özgürken başka birinin sözlerinden medet bekliyor. Zamanında kendini sevmeyi öğrenemeyenler, gelecekte sevginin tezahürünü yapamazlar. Boyutlarını bilmez, etkilerini kestiremezler. Sevgi iyileştirici denilse bile bir gram vermeze tenezzül etmezler. Ah Bencil insan! Hayat ölçünü bul!
Annen ve baban ayrılabilir, sevdiğin birini kaybedebilir, hatta yanlış kişiyle birlikte olabilirsin. Bunlar hayatın her alanında olan normal durumlar. Herkes herkesi tanıyamadığından şikayetçi. Biz sevmiyoruz alışıyoruz.. Ve sonra düşmanlaşıyoruz. Her şeyden elimizi ayağımızı çekip " umutlarımı kırdılar " diyoruz! Sahi o umutları, hayalleri onlar ile birlikte mi kurdun ? Aniden gelen sıcak bir tebessüm ile gelen fikir tek senin sinapslarından geçmedi mi ? Ee başkasının yaptıkları kötü davranışlar neden onu etkiliyor ? Bazen duyguları da kulvarlarına ayırmak gerekiyor. İnsan olabilmek, bilginin saf halini görebilmek için. Duygu da bir fikirdir, tercih etmek de. Hatta tercihleri duygusal olarak vermekte! Hatayı bazen kendi yapmalı insan ve gerekirse biraz üzülmeli. Bir nefeslik hayatın sonsuz sıkkın, somurtan mahsulleri olup çıktık. Dersleri, yaşanması gereken bir illet, bilgiyi gereksizlerin iki kelam etmesi için kirlettik. Sahi biz, en son ne zaman bizdik ? Şimdi, 5 dakika önce ya da ? İnsan kendini çözmesi gereken bir denklem..
Tanık olduğum şey, hayat her şekilde devam ediyor, ağlasan da, sızlasan da. Sorman gereken soru şu: " Bu halde kalmayı istiyor muyum ? İstemiyorsam eğer değiştirmek için ne yapıyorum ? " unuttuğumuz herhalde en önemli soru bu. Kolay yolları tercih edebilir, kolay imkanlara kavuşabileceğimizi sanabiliriz. Olasılığı çok düşük olsa da mümkün. Ya olasılık gelmezse ? Atalete düştüğünü fark etmediysen ? Dönüşüm sen de başlar Evren'de biter. Çevrende filizlenir zihninde çiçeklenir. Bu sık sık böyle olmuştur. Küfretmek acizlikten, beklemiyordum demek kendine olan saygıdan gelir...
Özetle Hayat alanında her zaman böyle zorluklar olacak. Geçmişin çok sancılı, çok güç geçmiş olabilir. Travma derecesi yüksek anılar yaşamış hayallerine tesir etmiş olabilir. insanın ilacı yine insandadır. Kabullenmekten ziyade değiştirmeyi dene, Olmayacak demektense isyan etmeyi dene. Hayat her zaman bir kapı açar sen o miftah olduğunda..
Sessizliğini sen bile görmüyorsan ruhuna bakma zamanın gelmiş demektir...
Sürçü lisan ettiysem affola. Yeni yazılarda görüşmek üzüre. Esen kalın..
Fotoğraf: Siyah kuğu.. Bin teşekkür..










