BİR MİFTAHİSSİ BU.. - Birmiftahis

17 Ocak 2024 Çarşamba

BİR MİFTAHİSSİ BU..

Belki.. Uzlaşamadığın kendinse yağan yağmurunda, açan çiçeklerin de pek bir önemi kalmıyor. Öncelik Kendin olmadığında sırıtıyor tüm Dünya. Hayır kastım bencillik değil kesinlikle. Maksat kendinle uzlaşmak. Kendinle olan bağı kopartmamak. İyilik yapacağım derken kendinden olmamak. Dön bak bakalım Dünya'na. Kendin de kendin için ne kadarsın ve neredesin ? Kabaca tabirle boy aynasının kaçıncı katındasın ? Ya da baktığında kaçıncı olasılıkta kendini tanıyacaksın.. Bunların tüm cevabı yine haliyle sen de.. Sen diye başlar hayat... Sonrası mı ? Muamma. O mozaik olan kısmı renklendirmek ise yine ve her zaman Sana kalmış.. Geçen gün şunu fark ettim.  İnsan kendini yenmeye mecbur olmadığında vasatlaşıyor ve  standart bir hale geliyor. Ne gariptir ki bu süreç yavaş işlediği için asla farkına varmıyor. Sonrası mı ? Çokça korku ve endişe.. Durmayan zamanda durabilmek gerek bazen. Bu hayat denen serüvende sanırım durmak en önemli eylemmiş. Yerinde durmayı bilen birçok kişiden önde oluyor sanırım. Epiktetos'un dediği gibi; " Amacımız kendi hayatlarımızın efendisi olmak. "

    Ya sonrası ? diye düşünmeye başladığımız an ertesini korku ve endişe kaplıyor. Peki bu korku bize nasıl yüklendi ? Hiç düşündük mü ? Neden bir şeyleri korkmadan yapamıyoruz ? Evet biraz korku insanı silkeler, kendine getirir ama neden tümüyle kaplar ? Bir mumya gibi çepeçevre saran bu ataletin nasıl üstesinden geleceğiz ? Neler yapacağız ? Var mı bir fikri olan ? Gerçekten Georgica'nın; " Labor omnia vinct. " Emek her şeyi yener mi ? Verilen emeğin ertesi bizi tatmin etmemişse bu bir uçuruma sürükler mi ? Hepsi yine cevabı içimizde olan hayatı komple sıfırdan tasarlayacağımız cevaplar.. Mühim olan yapmak için yapmamak. İsteksiz yapılan her eylem isteksiz sonuçlar doğuruyor. Faydalı olsa dahi isteksizlik kaplı bir eylem neticesinde ruhu zedeliyor.. Ruh zedelenince de Hayatın tadı kalmıyor.. Hep bir hiçlik hissi yaratıyor. Bu nedenle sürekli durmaktan bahsediyorum. Durup bakmak, saatlerce, günlerce... Ufak tefek göz ardı ettiğimiz şeyler bir süre sonra buz dağı gibi büyük bir sorun olarak karşımıza çıkabiliyor. Hayatın tadı biraz da bu buzları kırmakta gizli. Tıp kı Gauss'un     " P : u;v" koordinatı gibi.. Daha önce duydunuz mu Carl Friedrich Gauss ismini ? Bu abimiz daha çocuk yaşlarda taş duvar ustası olan babasının hatalarını kağıda döküp söylüyordu. İlk okul zamanlarında n sayı sayısı olmak üzere n(n+1)/2'nin mucididir. Hiç duydunuz mu onun ünlü Gauss kanunu ? 1800'lü yılların en ünlü matematikçilerinden biri. Kimi kaynaklar ona " antik çağlardan beri yaşamış en büyük matematikçi " unvanını dahi takmışlar. Hala da matematiğin prensi olarak anılmaktadır. Bu abimiz bize; "  herhangi bir kapalı yüzeyden geçen net elektrik akısının, o yüzey tarafından sınırlanan hacim net bir yük içermedikçe sıfır olduğunu söyler Peki bunu hayatımıza nasıl uyarlayacağız ? Yaşantımızla nasıl bağdaştıracağız ? Gelin bir de bu açıdan bakalım..

   Kapalı yüzleri ruhumuz, elektrik akımlarını ise içimizde ki düşünceler, fikirler olarak düşünelim. Yüzey (ruh) tarafından sınırlananlar herhangi bir şekilde anlam kazanmadıkça, dışarı çıkarılmadıkça sıfır olduğunu söyler.. Sizce de öyle mi ? Yorumlarda belirtirseniz sevinirim. Sahiden de yapılan plan, düşünülen fikir, kağıda ya da faal hale geçirilmedikçe, söylenmedikçe sıfır, hiç olmamış kabul edilmez mi ? Bazı durumlara genel olarak tepkimizdir " aa ben bunu biliyordum ya da benim aklımda bu vardı " Peki söylenmediyse, somut bir şekle bürünmediyse ne önemi var ? Bu yüzden içinizdekileri, aklınızdakileri yük olmaması adına dökün. Her zaman dökmek iyi olmayabilir ama siz ki zamanlamayı en iyi bilenlerdensiniz. Eminim ki çok iyi gelecek ve sizi siz yapma yolunda daha iyi yapı taşlarına sahip olacaktır. Hayat gerçekten çok kısa tıpkı ruhumuza gelen anlık düşünceler gibi. Nasıl geçtiğini  çoğu zaman ( bazı anlar dışında ) anlamıyoruz. Zamanın içinde gördüklerimizden ötürü çok katı olabiliyoruz ve bu davranışımız uzun vadede ruhumuzu ezmeye, çürütmeye başlıyor. Esnek olmayı unutuyoruz. Kendimizi atom olarak düşünecek olursak o çevremizde bizi saran elektronları önemsemedikçe o olmak istediğimiz biz hep yarım kalacak. Size yine bir soru. Galileo gibi doğrularımızı söyledikten sonra gördüklerimiz üzerine geri  atmak mı ? Giordano Bruno gibi tüm işkencelere rağmen, Ölüm kararını bildiren yargıça; " Ölümümü bildirirken benden daha çok korkuyorsunuz diyen", doğrularının arkasında olması onun ölümüne sebep olduğu halde yine de söylemekten çekinmeyen biri mi ? Hangisi haklı ? Hangisinin söylemi, tutumu daha inandırıcı ? Siz hangi tarafı tutardınız ? Sanırım hayatımızın tutumu birazda bu. Bulunduğumuz konum, Tutunduğumuz tavır, birazda birkaç kelam. Hepsi birer kendimizi fark etme metodudur aslında. Burada verdiğim örnekler, isimler onları taklit edin, onların yaptığını yapın demiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Fark ettiyseniz hepsinin içinde       " nasıl'ın " derdi var. Bazen bir nasıl? sorusu tüm çehreyi değiştirebilir. Arada bir deneyin. Burada nasıl sorusunu sormak için çok önemli bir sihre ihtiyacımız var HAYAL. Hayal kurun. Sanırım bu zamana kadar yapılan yapıtlar, bulunan buluşlar hep bir hayalin attırdığı yolda bulunmuştur. Başkasının hayalinde figüran olmak mı ? Kendi hayalinizde başrol olmak mı ? Seçim sizin. bir adım harekete, hareket yeni bir fikre ve yeni bir fikir de bambaşka maceralara çıkarır. Yeter ki size ait bir şeyleri bulun. Finali düşünmeyin. Çünkü finali düşündüğünüz de o adım bir türlü gelmiyor. Önemli olan yola çıkmak.. İsyan etmek yerine, şikayet etmek yerine. Çünkü o çok şanslı, o daha avantajlı, o burada doğmuş vs demek hiçbir şey kazandırmaz. Sadece zaman kaybına ve kendini o derin çukura itmeye yarar. O yapamazlar çukuruna girmeyin.. Bu tutumlar yerinizde saymaya ve kendinize yerimizde saymak çok güzel mesajı verir. Siz size özelsiniz. Bu özel tılsımı böyle heba etmeyin. Kimseyle Kıyaslamaya, rekabete girmeyin. Tek aynanız kendiniz olsun. Kendinize bakın. Çünkü bizden başka ben yok. Son olarak gülümsemeden güne başlamayın. Eminim ki farkı göreceksiniz.. Son olarak Giordano Bruno ile kapanışı yapmak istiyorum.. Abimiz der ki;

    "Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım."

Sürçü lisan ettiysem affola. Yeni yazılarda görüşmek üzüre. Esen kalın..


Fotoğraf: Ecesteleri.. Bin teşekkür..


4 yorum:

  1. Bir çok alıntı yaparak an' da kalmanın önemini belirtirken , düşünce gücüyle hayatımızı akışını belirleyebileceğimize vurgu yapan güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  2. Aydın yılmaz14 Şubat 2024 10:20

    Başarılı bir eser olmuş, cümleler biraz daha derli toplu olabilir ama ben okurken bayağı keyif aldım umarım daha başarılı eserler edinirsiniz.

    YanıtlaSil
  3. Keyifle okudum, elinize emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Kendi hikayemde başrol olamıyorum başkasının hikâyesinde figüran olmayı hiç istemiyorum.. yine enfes hocam.. kaleminize sağlık..❤️

    YanıtlaSil

Bu Blogda Ara