Ocak 2024 - Birmiftahis

26 Ocak 2024 Cuma

DEFOSUZ BİR HAYAT ?

Ocak 26, 2024 38 Comments

    Giden ve gelen her ÅŸeye ithafen..

     Bir hayatı ne kadar basite alabiliriz? Ya da böyle bir ÅŸey mümkün mü? Böylesi kuÅŸkusuz daha kolay ve atlatılabilir olarak düşünebiliriz. Çünkü " basit " kelimesi bize onu çaÄŸrıştırır. Halbuki Hayat dediÄŸimiz bize kısa gelen o uzun yol basit kelimesine büründüğünde anlamını kaybeder. Hayat bir amaca talip olunmadığında sırıtır. Saatler geçmez, zamanlar çekilmez hale gelir. Bir yolu olmalı diye düşündüğümüz bütün fikirler hayatımızın geri kalanının bir bölümünü oluÅŸturulabilir, mümkün kılınabilir, zor-basit iliÅŸkisinin neden bunca yıl tartışıldığına dair bir cevap olabilir. Tüm evrenin bir amacı olduÄŸu görünür tüm bilim ve ötesi mercilerde. Ya insan da ? Çelimsiz bir varlık olarak geliyoruz. Etrafımızın ÅŸekillerini alıp, dillerini taklit ediyoruz. O zamanlardan baÅŸlıyor aslında amaçlarımız. Yeme, içme.. En önemlisi de yürüme amacı. Düşüp kalkmanın ne büyük bir buluÅŸ olduÄŸunu çoÄŸu zaman unutuyoruz. Çünkü yapabiliyoruz. Tıpkı geçen pandemi zamanında " dışarı istediÄŸimiz zaman çıkıp kahve içmenin, bir mekanda oturmanın ne denli kıymetli olduÄŸunu anlamamız gibi".  1 " Neyi, nasıl bilebiliyoruz? Nereden geldi, nereye gidiyor? Bir baÅŸlangıcı var mı, varsa ondan önce ne oldu ? " diye soruyor S. Hawking " Zamanın Kısa Tarihi " isimli kitabında. Bu sorular hayatımızı sorgulamak içinde geçerli kuÅŸkusuz. Kendimizi, davranışlarımızı nasıl bilebiliyoruz? Tepkilerimizi anlık duygular mı, yoksa önceden yaÅŸamış olduÄŸumuz bir olay mı cevaplıyor ? Bundan önce ne yaptık, bundan sonra ne yapacağız ? Bütün bu soruların cevapları kendi tavrımızın ÅŸu anki ortalamasını oluÅŸturuyor. 

   Biz sadece ÅŸu anız. Gelecek veya geçmiÅŸ deÄŸil.. Ancak bilinen tek bir ÅŸey var. O da geleceÄŸin deÄŸiÅŸebileceÄŸi. Bir çok yapıtta bunun mümkün olduÄŸunu görmüşsünüzdür. Ama bu o kadar da kolay olmasa gerek. EÄŸer olsaydı, bunca ÅŸikayet edip yakınan insanın kendini deÄŸiÅŸtirmesi gerekirdi. Atalet davranışı da tam burada belirginlik gösteriyor. Biz ÅŸikayet ettiklerimizden ibaretiz biraz. DeÄŸiÅŸim bir saniye ile baÅŸlar. Israr edersek bir ömür sürer. Konu baÅŸlığına indirecek olursak eÄŸer Basit; Åžikayet ettiÄŸimiz, istemediÄŸimiz ÅŸeylerin bize sahip olmasına olanak saÄŸlarız. Nasıl biliyorsak öyle bakarız. Nasıl bakıyorsak öyle görür ve biliriz. Bu nedenle hayatın bir pedalı varsa o da ÅŸikayetlerden arınıp kurtuluÅŸ hayalini çizmektir. Bazı kelimelerin altını çizmek, hayatın geri kalanında yaptığın en önemli eylemdir sadece biz fark edemeyiz. Farklı bir görüşün yanlış olmadığı, düşüncenizin bir eklentisi olabileceÄŸi bir bakış ile... Gelelim, düşelim yollara...

      Bir insan kaç yola düşebilir aynı anda ? Zaman kime göre, neye göre akar hayat denen yerde ?  Kaderin gayrete aÅŸkını kaç kez görebiliriz somut gözle ? Hepsi birer muallak tüm beyinlerde.. Süre gelen bir muallak ertesi günlerimiz. Fikirlerle dolu bir kurdun koyunlarla kaplı adımlarıyız. Ama c/esaret denen çoban yüzünden göremiyoruz. HapsolmuÅŸ hissi ile süregelen bir zaman dilimini tüketiyoruz.. Hepiniz görmüşsünüzdür " 84.600 saniye " yazısını. Hangimiz o yazığı okuduÄŸunda irkildi ? Hangimiz planlarını bozup " Ben " olacağım dedi ? Sanırım bir elin parmağını geçmemiÅŸtir. Hayallerde adımlar atan birer ayaklı astral seyahatiz hepimiz.. Peki nereye kadar ? Bunun bir noktası yok mu ? Muallak.

    İnsanoÄŸlunun beynindeki tembellik biz fark edene kadar sonsuza dek sürer. Çabuk unuturuz.. İstemediÄŸimiz yerde kalıp ÅŸikayet eder bir gün sonra hiçbir ÅŸey olmamış gibi hayatımıza devam ederiz. Hepimiz iki kare farkını bilir, ruh ve beyin farkını bilmeyiz. Dayatılanlar ve yapılanlar hep yontar insanı.. Pek az insan buna refleks gösterip kabullenmez ve kendi doÄŸrularıyla ilerler.. Böyle böyle günümüze kadar gelir.. Göçebe bir toplumun, hareketi olmazsa olmaz sayan, her bir adımın hayatta kalmak olduÄŸunu bilen bir toplumdan, rahatlığı, konforu hayatımızın temeline oturtmaya çalışan birer varlık olduk. Teknoloji denen koca bir galaksiye hapsolduk. BuluÅŸlar insanı daha fazla köleleÅŸtirmeye baÅŸladı farkında olmadan. Eskiden pazarlarda satılan köleler, ÅŸimdi sosyal medya ile adı deÄŸiÅŸtirilerek yerini aldı.

    Fizyoloji ve anatomi.. Bir arabanın veyahut önem verdiÄŸimiz bir nesnenin ve objenin neredeyse tüm her ÅŸeyini ezbere biliriz.. Kim hangi marka saati takmış.. Kim hangi insanla birlikte.. Kim kime ne demiÅŸ vs.. Kim kendini biliyor ? Kendinde olup bitenin kaç kiÅŸi farkında ? Sokrates'ten Yunus Emre'ye tüm düşünür ve filozofların, hatta Matematik alanında çığır açan o bilgelerin dediÄŸi tek ÅŸeyi anımsayalım; " Kendini bil" ( HOMO. Nosce te ipsum).. Sanırım farkına vardığımızda deÄŸiÅŸeceÄŸimizden korkuyoruz. O konfordan çıkmak yerine hep baÅŸkalarının yaptıklarında gözümüz.. BoÅŸuna yaÅŸamaya gelmedik. Mutlaka bir sebebi olmalı.. Bir çığır açacak fikri neden sen bulmayasın ? İnsanlığa hizmet eden bir ahlak neden seninle alevlenmesin ? Dr. Salk en iyi örnektir günümüze ve daha niceleri.. Umarım farkın destansı bir buluÅŸ olduÄŸunun farkına varır. Bir sonraki nefesimizi ona ait bir çehre ile alır veririz.. Son olarak bir Çin atasözüyle devam edelim ve An meselesine bir bakalım biraz portakal'a bürünelim..

    DeÄŸiÅŸim rüzgarı esmeye baÅŸlayınca bazıları duvar inÅŸa eder bazıları ise rüzgar deÄŸirmeni.

        An'ın sızısını en iyi örnekleyendir Portuga. Küçük bir çocuÄŸun Hayatı " Alışmak " üzerine kurulu bir tablo gibi görür. Sahi biz hayatı neyin üzerine kurulu bir tablo olarak görüyoruz ? Hırs, BaÅŸarı, Mutluluk, Para, ya da ? Bir çok örnek sıralayabilirsiniz.. Kendi hayatınızın açlığını baÅŸkalarına, baÅŸka kelimelere yıkarak doyuramazsınız. Kendinizi kendiniz kadar sanmazsanız, baÅŸkalaÅŸmanın ne demek olduÄŸunu anlayamazsınız. Temeli zor olan bir varlık iken alışkanlıklarımız neden bu kadar kolaya kaçar ? Sebep-Sonuç iliÅŸkisinin arasındaki düşsel hareketi kaçımız hatırlar ? Ey insan, seni sen yapan ÅŸeyleri ne zaman hatırlayacaksın ? Ayrıştırmanın sadece ekilen ÅŸeylerde olmadığını ne zaman anlayacaksın ?

    İşte " Åžeker Portakal'ındaki" Portuga'da alışmanın sadece " yaÅŸananlara " ait olmadığını, gidilen yolun kenarlarındaki aÄŸaçta, uçan kuÅŸta, hatta durulan kırmızı ışıkta olduÄŸunu gösteriyor. Her nesne yaÅŸar siz onu gördüğünüz sürece. Sabah kalktığınızda baktığınız ayna, bildirimlerine baktığınız telefon size alışmıştır mesela. Bizler cansız varlıklar olarak görsek bile, hayat mesaimizin bir çoÄŸunu yaÅŸarız birlikte.. Bu nedenle tercih denen davranış, hayatımıza liderlik eden hareket tüm Dünya'yı hatta belki de tüm Dünya'mızı deÄŸiÅŸtirecek bir güce sahiptir.. Sızı ile..

    Bir amacı sevmek bir yastığı sevmekten daha zordur çoÄŸu zaman. Yastığa gömülmek daha kolay gelir kalkıp yürümekten. Tamda sızı burada baÅŸlar. Hareket etmeye istek bulamayan sızısı ile yastığa sızar kalır. Ona göre yatarak her ÅŸeyin olacağını, geçeceÄŸini sanır. Bastırmak yok etmek deÄŸildir ki ? Ama nedense Kafamızı yastığa bastırdığımızda hep böyle bir kabulleniÅŸ uyanır bizde.. 

Son olarak insan, kendi topluluğunun önderidir. Kendisinde bulunduğu düşünce ordusunun, fikir bandosunun, görüş vizyonunun ve bir çok bağlantının ortak noktasıdır. Toplamının neler getireceğini bilemediği için, kesin olmadığı için yeltenmez. Kesin, somut şeyler ister. Ama şu hayat kesinlikten çok soyutluğa yakındır..

    Durarak, görerek baÅŸlamanın gücünü bilmeyenler, Titanik gibi batmaya mahkumdurlar...   

     Ayrıca ek olarak Sayın okuyan; ÅŸu an bunu okurken hepimizin kafasında bin bir dert, bin bir tasa ve ruh emici negatif duygular olduÄŸunu biliyorum. Her ne kadar derinlere saklamaya çalışsak da, hiç olmadık anda, olmadık bir eylemde aklımıza geliyor. Baskıladığımız her ÅŸeyin kölesi oluyoruz zannımca. Beyin kandırılması o kadar kolay bir organ ki ama biz hep kötüye yoruyoruz. Anlamak istediklerimiz ile elde etmek istediklerimizi kabullenip senkronize edemiyoruz. Hayatta her ÅŸey var. Acı ve tatlı olduÄŸu gibi. Şöyle tüme bakıldığında her ÅŸeyin bir zıttı var ve bizim ayırmamızı o kadar kolaylaÅŸtırıyor ki... Ama çoÄŸu zaman bunu dahi yapamıyoruz. Dikteler, söylenenler, doÄŸru diye dayatılanlar. DoÄŸruların bir çoÄŸu karşılaÅŸtırma ile mümkün..

    Herkes farklı bir ÅŸekilde geçiyor yoldan. Kimisinin ailesiyle imtihanı, kimisinin çevresiyle. Hep baÅŸkalarının etkileriyle bünye ve psikoloji zarar görüyor. Kendimizi ne zaman yok sayma çabasına soktuysak hep baÅŸkalarının negatif cümlelerine takıldık. Depresyona girmek, üzülmek en kolayı çünkü. Belki de hayat bu derslerden geçmemizi istediÄŸi için gönderiyordur belirsizlikleri.. Kederi görüp vazgeçmek en kolayı. Bir zamandan sonra alışkanlık yaptığında kurtulması bir hayli uzun sürüyor. İnsan ilgi görmek, fark edilmek istiyor. Kendi varlığını onaylatmak istiyor! Her insan hür ve özgürken baÅŸka birinin sözlerinden medet bekliyor. Zamanında kendini sevmeyi öğrenemeyenler, gelecekte sevginin tezahürünü yapamazlar. Boyutlarını bilmez, etkilerini kestiremezler. Sevgi iyileÅŸtirici denilse bile bir gram vermeze tenezzül etmezler. Ah Bencil insan! Hayat ölçünü bul!

       Annen ve baban ayrılabilir, sevdiÄŸin birini kaybedebilir, hatta yanlış kiÅŸiyle birlikte olabilirsin. Bunlar hayatın her alanında olan normal durumlar. Herkes herkesi tanıyamadığından ÅŸikayetçi. Biz sevmiyoruz alışıyoruz.. Ve sonra düşmanlaşıyoruz. Her ÅŸeyden elimizi ayağımızı çekip " umutlarımı kırdılar " diyoruz! Sahi o umutları, hayalleri onlar ile birlikte mi kurdun ? Aniden gelen sıcak bir tebessüm ile gelen fikir tek senin sinapslarından geçmedi mi ? Ee baÅŸkasının yaptıkları kötü davranışlar neden onu etkiliyor ? Bazen duyguları da kulvarlarına ayırmak gerekiyor. İnsan olabilmek, bilginin saf halini görebilmek için. Duygu da bir fikirdir, tercih etmek de. Hatta tercihleri duygusal olarak vermekte! Hatayı bazen kendi yapmalı insan ve gerekirse biraz üzülmeli. Bir nefeslik hayatın sonsuz sıkkın, somurtan mahsulleri olup çıktık. Dersleri, yaÅŸanması  gereken  bir illet, bilgiyi gereksizlerin iki kelam etmesi için kirlettik. Sahi biz, en son ne zaman bizdik ? Åžimdi, 5 dakika önce ya da ? İnsan kendini çözmesi gereken bir denklem.. 

    Tanık olduÄŸum ÅŸey, hayat her ÅŸekilde devam ediyor, aÄŸlasan da, sızlasan da. Sorman gereken soru ÅŸu: " Bu halde kalmayı istiyor muyum ? İstemiyorsam eÄŸer deÄŸiÅŸtirmek için ne yapıyorum ? " unuttuÄŸumuz herhalde en önemli soru bu. Kolay yolları tercih edebilir, kolay imkanlara kavuÅŸabileceÄŸimizi sanabiliriz. Olasılığı çok düşük olsa da mümkün. Ya olasılık gelmezse ? Atalete düştüğünü fark etmediysen ? Dönüşüm sen de baÅŸlar Evren'de biter. Çevrende filizlenir zihninde çiçeklenir. Bu sık sık böyle olmuÅŸtur. Küfretmek acizlikten, beklemiyordum demek kendine olan saygıdan gelir...

    Özetle Hayat alanında her zaman böyle zorluklar olacak. GeçmiÅŸin çok sancılı, çok güç geçmiÅŸ olabilir. Travma derecesi yüksek anılar yaÅŸamış hayallerine tesir etmiÅŸ olabilir. insanın ilacı yine insandadır. Kabullenmekten ziyade deÄŸiÅŸtirmeyi dene, Olmayacak demektense isyan etmeyi dene. Hayat her zaman bir kapı açar sen o miftah olduÄŸunda..  

    SessizliÄŸini sen bile görmüyorsan ruhuna bakma zamanın gelmiÅŸ demektir...

 Sürçü lisan ettiysem affola. Yeni yazılarda görüşmek üzüre. Esen kalın..

Fotoğraf: Siyah kuğu.. Bin teşekkür..













17 Ocak 2024 Çarşamba

BİR MİFTAHİSSİ BU..

Ocak 17, 2024 4 Comments

Belki.. UzlaÅŸamadığın kendinse yaÄŸan yaÄŸmurunda, açan çiçeklerin de pek bir önemi kalmıyor. Öncelik Kendin olmadığında sırıtıyor tüm Dünya. Hayır kastım bencillik deÄŸil kesinlikle. Maksat kendinle uzlaÅŸmak. Kendinle olan bağı kopartmamak. İyilik yapacağım derken kendinden olmamak. Dön bak bakalım Dünya'na. Kendin de kendin için ne kadarsın ve neredesin ? Kabaca tabirle boy aynasının kaçıncı katındasın ? Ya da baktığında kaçıncı olasılıkta kendini tanıyacaksın.. Bunların tüm cevabı yine haliyle sen de.. Sen diye baÅŸlar hayat... Sonrası mı ? Muamma. O mozaik olan kısmı renklendirmek ise yine ve her zaman Sana kalmış.. Geçen gün ÅŸunu fark ettim.  İnsan kendini yenmeye mecbur olmadığında vasatlaşıyor ve  standart bir hale geliyor. Ne gariptir ki bu süreç yavaÅŸ iÅŸlediÄŸi için asla farkına varmıyor. Sonrası mı ? Çokça korku ve endiÅŸe.. Durmayan zamanda durabilmek gerek bazen. Bu hayat denen serüvende sanırım durmak en önemli eylemmiÅŸ. Yerinde durmayı bilen birçok kiÅŸiden önde oluyor sanırım. Epiktetos'un dediÄŸi gibi; " Amacımız kendi hayatlarımızın efendisi olmak. "

    Ya sonrası ? diye düşünmeye baÅŸladığımız an ertesini korku ve endiÅŸe kaplıyor. Peki bu korku bize nasıl yüklendi ? Hiç düşündük mü ? Neden bir ÅŸeyleri korkmadan yapamıyoruz ? Evet biraz korku insanı silkeler, kendine getirir ama neden tümüyle kaplar ? Bir mumya gibi çepeçevre saran bu ataletin nasıl üstesinden geleceÄŸiz ? Neler yapacağız ? Var mı bir fikri olan ? Gerçekten Georgica'nın; " Labor omnia vinct. " Emek her ÅŸeyi yener mi ? Verilen emeÄŸin ertesi bizi tatmin etmemiÅŸse bu bir uçuruma sürükler mi ? Hepsi yine cevabı içimizde olan hayatı komple sıfırdan tasarlayacağımız cevaplar.. Mühim olan yapmak için yapmamak. İsteksiz yapılan her eylem isteksiz sonuçlar doÄŸuruyor. Faydalı olsa dahi isteksizlik kaplı bir eylem neticesinde ruhu zedeliyor.. Ruh zedelenince de Hayatın tadı kalmıyor.. Hep bir hiçlik hissi yaratıyor. Bu nedenle sürekli durmaktan bahsediyorum. Durup bakmak, saatlerce, günlerce... Ufak tefek göz ardı ettiÄŸimiz ÅŸeyler bir süre sonra buz dağı gibi büyük bir sorun olarak karşımıza çıkabiliyor. Hayatın tadı biraz da bu buzları kırmakta gizli. Tıp kı Gauss'un     " P : u;v" koordinatı gibi.. Daha önce duydunuz mu Carl Friedrich Gauss ismini ? Bu abimiz daha çocuk yaÅŸlarda taÅŸ duvar ustası olan babasının hatalarını kağıda döküp söylüyordu. İlk okul zamanlarında n sayı sayısı olmak üzere n(n+1)/2'nin mucididir. Hiç duydunuz mu onun ünlü Gauss kanunu ? 1800'lü yılların en ünlü matematikçilerinden biri. Kimi kaynaklar ona " antik çaÄŸlardan beri yaÅŸamış en büyük matematikçi " unvanını dahi takmışlar. Hala da matematiÄŸin prensi olarak anılmaktadır. Bu abimiz bize; "  herhangi bir kapalı yüzeyden geçen net elektrik akısının, o yüzey tarafından sınırlanan hacim net bir yük içermedikçe sıfır olduÄŸunu söyler Peki bunu hayatımıza nasıl uyarlayacağız ? YaÅŸantımızla nasıl baÄŸdaÅŸtıracağız ? Gelin bir de bu açıdan bakalım..

   Kapalı yüzleri ruhumuz, elektrik akımlarını ise içimizde ki düşünceler, fikirler olarak düşünelim. Yüzey (ruh) tarafından sınırlananlar herhangi bir ÅŸekilde anlam kazanmadıkça, dışarı çıkarılmadıkça sıfır olduÄŸunu söyler.. Sizce de öyle mi ? Yorumlarda belirtirseniz sevinirim. Sahiden de yapılan plan, düşünülen fikir, kağıda ya da faal hale geçirilmedikçe, söylenmedikçe sıfır, hiç olmamış kabul edilmez mi ? Bazı durumlara genel olarak tepkimizdir " aa ben bunu biliyordum ya da benim aklımda bu vardı " Peki söylenmediyse, somut bir ÅŸekle bürünmediyse ne önemi var ? Bu yüzden içinizdekileri, aklınızdakileri yük olmaması adına dökün. Her zaman dökmek iyi olmayabilir ama siz ki zamanlamayı en iyi bilenlerdensiniz. Eminim ki çok iyi gelecek ve sizi siz yapma yolunda daha iyi yapı taÅŸlarına sahip olacaktır. Hayat gerçekten çok kısa tıpkı ruhumuza gelen anlık düşünceler gibi. Nasıl geçtiÄŸini  çoÄŸu zaman ( bazı anlar dışında ) anlamıyoruz. Zamanın içinde gördüklerimizden ötürü çok katı olabiliyoruz ve bu davranışımız uzun vadede ruhumuzu ezmeye, çürütmeye baÅŸlıyor. Esnek olmayı unutuyoruz. Kendimizi atom olarak düşünecek olursak o çevremizde bizi saran elektronları önemsemedikçe o olmak istediÄŸimiz biz hep yarım kalacak. Size yine bir soru. Galileo gibi doÄŸrularımızı söyledikten sonra gördüklerimiz üzerine geri  atmak mı ? Giordano Bruno gibi tüm iÅŸkencelere raÄŸmen, Ölüm kararını bildiren yargıça; " Ölümümü bildirirken benden daha çok korkuyorsunuz diyen", doÄŸrularının arkasında olması onun ölümüne sebep olduÄŸu halde yine de söylemekten çekinmeyen biri mi ? Hangisi haklı ? Hangisinin söylemi, tutumu daha inandırıcı ? Siz hangi tarafı tutardınız ? Sanırım hayatımızın tutumu birazda bu. BulunduÄŸumuz konum, TutunduÄŸumuz tavır, birazda birkaç kelam. Hepsi birer kendimizi fark etme metodudur aslında. Burada verdiÄŸim örnekler, isimler onları taklit edin, onların yaptığını yapın demiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Fark ettiyseniz hepsinin içinde       " nasıl'ın " derdi var. Bazen bir nasıl? sorusu tüm çehreyi deÄŸiÅŸtirebilir. Arada bir deneyin. Burada nasıl sorusunu sormak için çok önemli bir sihre ihtiyacımız var HAYAL. Hayal kurun. Sanırım bu zamana kadar yapılan yapıtlar, bulunan buluÅŸlar hep bir hayalin attırdığı yolda bulunmuÅŸtur. BaÅŸkasının hayalinde figüran olmak mı ? Kendi hayalinizde baÅŸrol olmak mı ? Seçim sizin. bir adım harekete, hareket yeni bir fikre ve yeni bir fikir de bambaÅŸka maceralara çıkarır. Yeter ki size ait bir ÅŸeyleri bulun. Finali düşünmeyin. Çünkü finali düşündüğünüz de o adım bir türlü gelmiyor. Önemli olan yola çıkmak.. İsyan etmek yerine, ÅŸikayet etmek yerine. Çünkü o çok ÅŸanslı, o daha avantajlı, o burada doÄŸmuÅŸ vs demek hiçbir ÅŸey kazandırmaz. Sadece zaman kaybına ve kendini o derin çukura itmeye yarar. O yapamazlar çukuruna girmeyin.. Bu tutumlar yerinizde saymaya ve kendinize yerimizde saymak çok güzel mesajı verir. Siz size özelsiniz. Bu özel tılsımı böyle heba etmeyin. Kimseyle Kıyaslamaya, rekabete girmeyin. Tek aynanız kendiniz olsun. Kendinize bakın. Çünkü bizden baÅŸka ben yok. Son olarak gülümsemeden güne baÅŸlamayın. Eminim ki farkı göreceksiniz.. Son olarak Giordano Bruno ile kapanışı yapmak istiyorum.. Abimiz der ki;

    "Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoÅŸlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaÅŸa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaÅŸtım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoÄŸunluÄŸun öfkesinde hedef olarak yaÅŸadım."

Sürçü lisan ettiysem affola. Yeni yazılarda görüşmek üzüre. Esen kalın..


Fotoğraf: Ecesteleri.. Bin teşekkür..


Bu Blogda Ara